23 Ağustos 2010 Pazartesi

Güzelbirgün.



Pazartesi, Cumartesi gününü anlatan Julliet malı başlıyor anlatmaya :D
Şinci Cansu ve ben sinemaya gitmeye karar verdik. Hangi filme? Tabii ki Inception. Peh yani başka film mi var şu ara :D Ve Leo yani, Leo diyince bi durcan zaten.
Neyse sabahın 9unda kalktım, hazırlandım, 9.30da evden çıktım. 10 gibi falan biz İstinye Park'taydık. Dedim önce bileti alalım. Gittik sinemaya aldık bileti 11:10 seansında. Saat daha 10 napalım 1 saat 10 dakika dedik. Bir de açız ki kahvaltı yapmamışız ikimizde. Dedik bi D&R'a bakalım. Önce kitaplara baktık. Kan Sözü çıkmamış dergilere döndük. Men's Health'in kapağında Kellan vardı. Cansu da sever azcık onu. "Aa bak kim var" dedim. "Kim?" dedi. Gülüştük falan. Sonra orjinal kitaplara gittik. Ben gece evinin orjinal kitaplarını gösterdim. Bak kapaklarındaki yazılar daha güzel falan. Çatladııık :P Sonra Bree Tanner'ın kitabını aldım elime.
"Cansu la bi Türkçesine bak bi de buna. Lan bu daha kalın. Malzemeden çalmış bizim öküzler" dedim. Cansu başladı gülmeye. O sırada orda yabancı yaşlı bi çift vardı. Kadın ingilizce konuşuyordu Amerikan aksanıyla, bilemiyorum nereliler ama kıskandım :P
Sonra Breaking Dawn'ı gösterdim. "Bunun temelini eksik atmışlar baksana aradaki farka" falan diye dalga geçtik :P Öyle böyle derken saat 11 oldu. İndik sinemaya bulduk salonu onun önündeki masalardan birine oturduk. Ben gittim mısır aldım. Neyse çok geçmeden açıldı salon.
Yerimizde başka hödükler oturuyodu.
"Cansu 8-9 olduğuna emin misin?" diye sordum. O sırada onlar kalktı. Biz oturduk sırıtarak.
Ay film başlamadı bi türlü. Deli oldum. Reklam da reklam. En son Cansu yeter mi ne dedi bitti reklamlar :D
Dalgalar vurukene sahile denizin içinden Leo göründü. Biz başladık gülmeye. Neden? Dedim "Aha Jack döndü" falan. Ay komikti. Sonra bu Leo'nun karakterinin karısının adı Mal'dı. Ay Leo her Mal değişinde biz öldük gülmekten. Leo'nun ağzına da mal demek çok yakışıyor bu arada. Ama karı harbi maldı yani. Salak, öldürdü kendini. Öyle koca bende olcak... peehh.
Neyse film 3 saat sürdü la :D 14:10 da çıktık filmden. Yemek yedik. Yihuuu :D Yemek dediğimde burger kingten menü yani :D
Sonra mağazalara girdik, çıktık. Sonra yürüyoduk diğer kanada, Cansu "Aha flash haber gördüm. Bak şu yeşilli, kızı dürttü" falan dedi. Ben de oraya bakarkene -arkada kalmışlardı- bi an önüme döndüm ve korkunç gerçekle karşılaştım. Az kalsın 4 tane hömüdük hödük öküze çarpacakmışım. Uğğv diye bir ses çıktı ben den, baştaki öküz de huvv dedi. Öküz işte. Onun dilinde mi konuştum ne. Güldük falan ama sonra kızdım ben Cansu'ya. İnsan arkadaşını böyle durumda kurtarır falan. Ay Cansu da bi gülüyo ki altına işeyecek. Ama sonra ona da oldu nihahaha :D
Biz yine D&R a girdik. Ben bi yabancı dergi görmüştüm. 9.25ti fiyatı. 3 tane dudak parlatıcısı veriyodu hedaye olarak. Kaçar mı? Hemen aldım. Sonra yine burgere giderken Cansu az kalsın birine çarpıyodu ama zamanında durdu. Adam bişe dedi ama anlamadık. Neyse iki milkshake aldık. Çikolatalı alcaktıkta yoktu, kalmamış. Ben çilekli aldım Cansu vanilyalı. Başta çok tatlı geldi ama sonradan şeker oranı düştü :D Ben hemen bitirdim, Cansu bitirirken dergime baktım.
Burçlarla ünlülerin uyumu vardı. Taylor da vardı orda. Cansu onu gösterdi. Sonra ben burcun tarihine baktım. 22 eylül-23 ekim. Terazi yani. Ben böyle "Oha lan benim burcum!" diye bağırdım. Libra imiş burcumun ingilizcesi, oh yeah :D
Neyse işte içtik milkshakeimizi kalktık. Kalkarkene de meydanda basket gösterisi vardı. Az onu izledik döndük eve. Dönmeden önce Carrefour'a gittik. Cansu bişey alacakmış. Dergilerin oraya gittik önce. Cansu Kellan'ın kapak olduğu dergiyi ters çevirdi ben de Leo'nun olduğu dergiyi. Baya güldük ama :D Ben su ve redbull aldım Cansu deodorantla bir şey daha aldı. Sonra döndük evlerimize. Ama ben bir yorgundumm. İşte o yüzden o gün yazamadım. Dünde bi rpg sitesi açtım o yüzden gümbürtüye gitti. Kısmet bugüneymiş :) :D

Hadi esen kalın, xoxo Julliet :)

13 Ağustos 2010 Cuma

Tatil Tatil Tatill :D


Bu pazartesi tatilden döndüm. Dersiniz ki ne zaman gitmiştin kii? Ondan önceki pazar günü gittim :D Gökçeada'ya. Oraya gitmeyeli 4 yıl olmuştu. Baoow. Ne kadar değişmiş ya. Sıçmışlar içine bildiğin. Kaleköy'de böyle kayalıklar vardır, orda durur hem denizi hem de güneşin batışını izlersin. Dalgalar kayalara vurdukça için bir hoş olur. Hah işte o kayalıkları azaltmışlar sanki, bir de tee oraya kadar çocuklar için şişme oyuncaklar koymuşlar. Saçma. Kaleköy'de denize girerdik eskiden, çok güzeldi orası. Artık o deniz lağamın döküldüğü bir yer olmuş. Yıldız Koy'u vardı, orası berbat bir yerdi. Orayı güzelleştirmişler, orda girdik denize.
Hah işte burda başlıyor tatil maceram :D Pazartesi akşamüstüydü. Denizdeyiz babamla, annem girmedi. Neyse. Babam dedi ki "aha bunlar Alman bak". Kafamı kaldırmamla şoka girmem bir oldu. Allah'ımmmmm! O nedir öyle? Öldümmm. Anneyle baba tırtta, çocuk! Başta küçük sandım ama yanımızdan geçerkene anladım ki benden bi yaş falan büyüktür. Neyse işte sonraki günde geldi bunlar bu koya. Çocuğu mayodan tanımaya başladım ben artık. Beyaz üstüne siyah çizgileri olan dizine kadar bi mayo giyiyodu. Sonraki gün bu oktu koyda! Amanin ben bir telaş. O gün de merkeze gideceğimizden erken döndük koydan. Neyse ben merkezde kitapçı aradım, yok! Deli oldum. Koskoca adada kitapçı olmaz mı? Ne cahil insanlar! Neyse neysee, bindik otobüse. Babam "aa Almanlar" dedi. Kafamı çevirdim, onlar! Bizim otobüse doğru geliyorlar. Anamm beni aldı bir heyecan :D Çocuk otobüse binmeden önce bi baktı bana. Sonra otobüse bindi, anası oturdu kendisi ayaktaydı. Döndü bir daha baktı. Küçük bi kız- baya küçüktü ama 5-6 vardır. Yer verdi, "gel abi otur" dedi. Bu daa "yok rahatsız olma" dedi. Türkçe!!! Aynı yerde indik, ama onlar bizim pansiyona giden yolun karşı yoluna saptılar. Akşamüstü babasını takip ettim, evlerini buldum :D
Neyse sonraki gün yine denizde gördüm. Akşamüstü babam bombayı patlattı! Dedi ki "bunlar Alman değil İngiliz". Dedim "Hobaa nerden anladın?"
"Bi kafede oturuyolardı ingilizce konuşuyolardı" dedi. O akşamüstü annemle Kaleköy'e inerken onların evinin önünden geçtik, ordaydı!! Bakamadım ama, kafamı eğdim, kafamı sallıyarak yürüdüm, müzik dinliyodum. Allah'tan Paramore'du yani :D İşte şarkıya eşlik ettim bende az 'utanansmile'
Ertesi akşamüstü de dedim "benim canım sıkıldı ben bi dolaşıp gelcem" Amaç evlerinin önünden geçmekti. Geçtim, orda yoktu. Geri döndüm. Ertesi gün yine geçtim, yoktu. Sonra anladım ki bunlar gitmiş. Telefonda kuşumla konuşuyodum. Salak gibi çocuktan bahsettim. Annemde yanımdaydı! O günün akşamı da gittim salak gibi anneme "aslında ben sizden gizli o çocukla çok şey konuşurum" dedim. Annem de demez mi "Sen çok beğendin sanırım bu çocuğu. Kuş'a da diyodun gözlerini görmedim falan. Görseydin bi de" diye. Anamm, dedim tamam öldüm ben. Diyorum "yok ne işim olur" diye ama kızarmışım. Üff yani. Sonra ben sinirlendim, triplere girdim, çemkirdim falan anneme. Neyse gittiklerini anladığım günden sonra tatil çok boş geçti :-/
Zaten bir iki gün sonra da biz döndük. Ha bi de ben hastalandım. Bi boğaz ağrısı çektim ki oy oy oy. Böyle bi gece hatta sanki boğazıma biri oturuyodu. Ne nefes alabiliyodum ne yutkunabiliyodum. Berbattı yani! Sonra da dönüş yolundaydık. Pazartesi 5.30da kalktım. 14:30-15:00de evdeydik. Ama işte pc bozuktu. Bende paso telden facebooka girdim. Taylor ile Selena'nın TCA'da sarıldıkları haberini okudum. Ben bi zıplıyorum evde. Anneme falan sarıldım. O sırada disney channelda da its on şarkısı vardı. Uğurlu şarkım <3 İndircem az sonra :D Sonra işte pc düzelince baktım resimlere falan. Ağlıyodum o.o İşte bu kadar :D Baya olaylı bir tatildi benim için bu tatil :D Önümüzdeki tatillere bakıcaz artık :D
Bu arada çocuğun resmini çektim, arkadan da olsa. Buyrun;